Bu yazı ve çizim geçen ay anneyiz.biz dergisinde yayınladı..Oyuncak konusuna şu sıralar takmış vaziyetteyim de:))Çok şanslı bir nesil değildik oyuncaklar konusunda. En azından ben, tüm çocukluğum boyunca abimi ve kuzenlerimi büyüten, tüm aileyi tavaf eden oyuncaklar zincirinin son halkasıydım. ..70'li yılların sonu 80'li yılların başıydı benim çocukluğumun geçtiği dönem..Herşeyin bir kıymeti vardı o zamanlar, kırıp dökmek ne kelime, evin içinde koyacak yer bulamazdık hafif yıpranmış ve ailedeki tüm çocuklardan izler taşıyan oyuncakları..
Mutlu olmayı bilirdik o zamanlar, kıymetini de bilirdik, elimizdeki ile yetinmeyi de..Yetmediği zaman da kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık. 5 çekmeceli şifonyerin her çekmecesini kademeli açarak merdiven yapıp, uzun sehpayı da yanına dayayıp kaydırak yaptığımız günleri dün gibi hatırlıyorum..ya da 2 sandalye arasına gerdiğimiz perdeyi sahne yapıp mahalledeki çocuklara doğaçlama kukla gösterisi yaptığımızı..tabi ki kendi tasarımımız olan kuklalarla:) Aslına bakılırsa çocukluğumuzda yaşadığımız bu durumun abimle benim yaratıcılığımızı geliştiren çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Çünkü sürekli kafamızı bugün ne yapsak diye yorar, her oyunumuzu bir proje edasıyla kurup geliştirirdik.
Şimdi kendi çocuklarıma bakıyorum da neredeyse oyuncak çöplüğü haline gelmiş odalarında tek oynamadıkları şey oyuncakları. Biz alıyoruz onlar bir kenara atıyor, biz önlerine koyuyoruz onlar üzerine basıp geçiyor. Yeni bir oyuncak demek sadece 5 dakikalık bir ilgi göstermek demek onlar için. Sonrası ise hooop oyuncak çöplüğüne yeni bir üye..Üstelik bu yüzüne bakılmayan kategorisine giren oyuncakların başında çuvalla para verip aldığımız çok özellikli, sesli, bol düğmeli, bin türlü atraksiyonlu olanlar başta geliyor. Peki bu çocuklar neyle oynuyor? Bunun cevabı çok basit..biz nelerle oynuyorsak onlar da onlarla tabi ki:)
Mutfağa mı giriyoruz yemek yapmak için, ufaklıklar da peşimizde başlıyorlar mesaiye:) Mutfak dolabından çıkarttıkları tencereleri, tavaları ve cezveleri yavaş yavaş odalarına taşıyorlar. Bu sırada ellerine geçirdikleri kaşıkları ise ters çevirdikleri tencerelere vurarak bize unutamayacağımız müzik ziyafeti çekiyorlar:)
Salona geçtiğimizde ise en büyük eğlenceleri Cd kutularından Cd'leri çıkartıp duvarlara sürtmek. Ya da türlü çeşit kumandaları alıp araba gibi halıda sürmek. O da mı sıktı, müzik setinin düğmeleri ne güne duruyor canım, hemen kurcalamalı, telefonun tüm tuşlarına basılmalı, büfedeki tüm aksesuarlar odanın değişik yerlerine saçılmalı....
Banyo ise en eğlenceli mekan bizim ufaklıklar için..Bir kere su var, yüzdürülecek bir ton malzeme var, içine evdeki eşyaları saklayacak çamaşır makinası var, tüm evi dolaştıracak kadar uzun tuvalet kağıtları var...Tüm bu eğlence dururken bizim onlardan oyuncakları ile oynamalarını beklememiz biraz boş bir çaba oluyor. Yani daha keşfedilecek türlü malzeme varken oyuncakları kim ne yapsın, öyle değil mi:)